Blog

CLASSIC LIST


Meme dokusunun mikrobik enfeksiyonlarıdır. Genellikle emzirme (laktasyon) döneminde meme başındaki çatlaklar nedeniyle oluşur.
Memede enfeksiyon belirtileri sertlik, kızarıklık, ağrı ve deride ısı artışıdır.
Henüz apse oluşmamış sadece enfeksiyon bulguları varsa antibiyotik tedavisi uygulanabilir.
Apse gelişmiş ise mutlaka drene edilmesi (boşaltılması) gerekir. Bu işlem iğne ile yapılabileceği gibi bazen açık cerrahi drenaj gerektirebilir. Her durumda antibiyotik tedavisine uzun süre devam edilmelidir.

Memede İltihap (Laktasyonel Mastit):

Emziren annelerde en sık doğum sonrası 1 haftada olmak üzere memede iltihap gelişebilir. Emzirme nedeniyle meme başında oluşan çatlaklar, yaralar, kabuklanma ve kötü hijyen memebaşında mikrop üremesine yol açar. Böyle vakalarda antibiyotikle tedavi olmazsa üçte birinde mastit gelişebilir.
Böyle durumlarda emzirmeye devam etmek veya sütün pompa yardımıyla boşaltılması apse oluşumunu azaltır. Memedeki iltihapta apse gelişmişse cerrahi olarak boşaltmak gerekir.

Periduktal Mastit:

Emzirme dışı memede oluşan mastitlerdendir. Memebaşı etrafında başlayan ve süt kanalları çevresinde gelişen bir iltihap çeşididir. Çok büyük bir kısmı sigara kullanımı ile ilişkilidir. Sigaranın memebaşı ardındaki süt kanallarında tahribat yapması nedeniyle bölgenin enfeksiyonlara uygun bir zemin olması nedeniyle geliştiği tahmin edilmekte.
Başlangıçta sadece antibiyotik kullanımı ile hastalığn tedavisi mümkündür. Ultrason eşliğinde meme muayenesinde veya benzeri görüntüleme tetkiklerinde apse saptanırsa apse drenajı gerekir.
Drenaj sonrası nüks riski yüksek olduğundan sık sık tekrarlayan vakalarda, memebaşı ardındaki süt kanallarını çıkarmaya yönelik cerrahi müdehale yapılır.
Şeker hastalığı, kronik böbrek yetmezliği ve kemoterapi gören, bağışıklık sistemi baskılanmış, düşkün hastalarda memebaşından uzak  bölgelerde apse (periferik nonlaktasyonel meme enfeksiyonları) gelişebilir. Bu durumda yine tedavide apseyi boşaltıp antibiyotik tedavisi uygulanması gerekir. Hastaların yaşına ve muayene bulgularına göre, görüntüleme tetkiklerinde kanser şüphesi varsa abse veya iltihaplı bölgeden mutlaka biyopsi alınması gerekir.


drmujgancaliskanmemekistleriyaklasimi

MEME KİSTLERİ

Kistler memede en sık görülen iyi huylu lezyonlardır. Kist çapı 1 mm den birkaç cm’ye kadar değişebilir. Ultrason görüntüsüne göre basit ve komplike kist olarak ikiye ayrılır. Basit kistler iyi huylu, komplike kistler ise içeriklerine göre muhtemelen iyi huylu ve şüpheli olarak ikiye ayrılırlar. Kistler meme kanseri öncüsü kabul edilemez. Ancak biyopsi materyalinde kistlere displazi eşlik ediyorsa, bu artmış meme kanser riskini gösterir.

KİSTLERE YAKLAŞIM

İyi huylu kistlerin sıvısını boşaltılması gerekmez, ancak şikayet oluşturuyor ve 3 cm’ den büyük ise ince iğne ile içi boşaltılır. Gelen içerik kanlı ise patolojik değerlendirilme yapılmalıdır. İşlemden 4-6 hafta sonra tekrar fizik muayeneveya gerekirse radyolojik olarak değerlendirmek gerekir. Üç kez içi boşaltılmasına rağmen aynı kist tekrar içi sıvı ile dolarsa cerrahi olarak çıkarılmalıdır.

drmujgancaliskanmemekistlerisemasi

*Klinik şüphe,aile tercihi ve hasta tercihi



Meme ağrısı, göğüste ağrı

MEMEDE AĞRI veya MASTODİNİ

Meme ile ilgili şikâyetler ile polikliniğe başvuran kadınların önde gelen şikâyetlerinden biri memede ağrıdır. Daha çok doğurganlık çağındaki kadınlarda görülmekle beraber, menopoza girmiş kadınlarda da görülür. Yaklaşık her 10 kadından biri ayda 5 günden daha uzun süren orta veya şiddetli memede ağrı çekmektedir. Bazı kadınlar ise çok şiddetli ağrılar duymakta ve bu da günlük yaşamlarını, çalışmalarını, seksüel aktivitelerini kötü yönde etkilemektedir. Normal klinik ve radyolojik bulguların yanı sıra memede ağrıya etki eden faktörler araştırılmalıdır ve doğru tedavi seçimi yapılmalıdır. Sadece ağrı anamnezi olan kadınların sadece % 2-7’sinde henüz belirti vermeyen meme kanseri tespit edilmiştir. Meme kanserine bağlı oluşan ağrısı, tipik olarak tek memede ve inatçıdır. Negatif muayene sonrası meme kanseri görülme riski % 0.5’tir.

Siklik mastodini: genelde menopoz öncesi kadınlarda görülür ve menstruasyonun hormonal dalgalanması ile ilişkilidir. Ağrı tipik olarak iki memede ve özellikle üst-dış bölgededir. Prolaktin ölçüm değerine göre farklı yaklaşımlar mevcut. Prolaktin normal seviyede ise hastaya ağrıya yönelik önerilerde bulunur ve gerekirse ilaç tedavisi başlanır.  Eğer prolaktin seviyesi yüksek ise, adenom hipofizinden şüphelenir.

Nonsiklik mastodini: Genelde yaşlı ve menopoz sonrası kadınlarda görülür. Sürekli veya aralıklı ağrı söz konusudur ve adet durumu ile ilişkili değildir. Genelde tek memede ve özellikle alt-iç bölgededir. Hastaya önerilerde bulunulur ve gerekirse ilaç tedavisi başlanır.

Memeye ait olmayan ağrı: kalp, kas veya psikolojik faktörlerden kaynaklanabilir; kardiyoloji, fizik tedavi veya psikiyatri gibi uygun bir kliniğe yönlendirilir.

Mastodini için öneriler:

* Yaşam tarzı değişiklikleri memede ağrıyı azaltmada iyi bir seçenektir; bunlar arasında STRES faktöründen uzak durmak, sigarayı bırakmak, kafeini azaltılmak, sentetik hormonlardan uzak durmak, sağlıklı beslenmek, bol bol yürüyüş yapmak ve demiri olmayan destekleyici sütyen takmak gibi.

* Primrose oil: hormonal etkiye duyarlılığı azaltan siklik ve nonsiklik ağrılara etkili olabilir.

*Danazol: memede ağrı tedavisinde kullanılan tek farmakolojik ajandır. Antigonadotropin aktivitesi vardır ve kadınların %75-92’ sinde ağrıyı azaltır. Bildirilmiş yan etkileri saç kaybı, akne, seste kalınlaşma, düzensiz mens kanamaları ve depresyon. Bunlarla beraber tromboemboli insidansında artış olur.

* Bromokriptin: memede ağrı olan kadınların bazılarında prolaktin hormonu salgısında artış vardır. Bromokriptin prolaktin salgılanmasını azaltır ve özellikle siklik ağrılara etkindir. Yan etkiler doza bağımlı olup bulantı, kusma, baş ağrısı, baş dönmesi sıklıkla görülür.

*Tamoksifen meme kanseri önlenmesi ve tedavisinde kullanılır. Memede siklik ağrı %75-90; memede nonsiklik ağrı geçirmede ise %50-60 etkilidir. Tromboembolik olay ve endometrium kanseri gibi yan etkileri vardır. Sıcak basmaları, bulantı, mens düzensizliği ve vajinal kuruluk diğer yan etkileridir.

dr.mujgancaliskan



Meme Başı Akıntısı

Meme başı akıntısı çoğu zaman iyi huylu hastalıktan kaynaklansa bile, nadir de olsa meme kanseri belirtisi olabilir. Meme başı akıntısı kendiliğinden / sıkma ile, tek / her iki memeden, tek / birden fazla kanaldan gelebilir. Ayrıca menstruasyon durumu / gebelik / egsersiz ile ilişkisi, travma öyküsü, ilaç kullanımı ve hormon bozuklukları gibi eşlik eden faktörler değerlendirilmelidir.

 

Şüpheli meme başı akıntısı genellikle kendiliğinden gelir, tek memeden ve tek kanaldan kaynaklanır. Kitle eşlik edebilir veya etmeyebilir, akıntı şeffaf veya kanlı olabilir. Ayrıca 50 yaş sonrası daha endişelendiricidir.

 

Fizyolojik meme başı akıntısı genellikle sıkma ile gelir, her iki memeden ve birden fazla kanaldan kaynaklanır. Ergenlik döneminde rengi şeffaf, gebeliğin son döneminde ve emzirme başlangıcında kanlı, uzun süre doğum kontrol hapı kullananlarda koyu renkli ve menopoz öncesi kirli bulanık meme başı akıntısı olabilir.

Her meme başı akıntısı olan kadına detaylı hikâye, meme muayenesi ve radyolojik tetkikler önerilir. Meme başı akıntısının yayması yapılarak, mutlaka sitolojik olarak değerlendirilmelidir. Solid veya kistik kitle, intraduktal papillom veya duktal ektazi varlığı ultrason, mamografi ve gereğinde meme MRI yardımcı olabilir. Duktografi veya duktoskopi kullanımı tartışmalı olup, meme cerrahına ve radyoloji doktoruna bağlıdır. Dr.müjgan çalışkan 

Meme başı akıntısı altında çoğunlukla iyi huylu hastalıktan kaynaklansa bile, özellikle kanlı veya şeffaf akıntı varlığı meme kanseri düşündürmelidir. Kanlı akıntının sebebi %45 intraduktal papillom, %30-35 duktal ektazi, %8-15 karsinom ve %5-10 enfeksiyon. Sarı, yeşil, kahverengi veya gri renkli akıntı genellikle fibrokistik değişiklikler ile bağlantılıdır. Yeşil bulanık akıntı ise duktal ektazi veya kanal tıkanıklığına bağlıdır. Prolaktinoma varlığında ise tipik olarak her iki memeden süt veya açık renkli meme başı akıntısına sebep olur.

dr.müjgan çalışkan



Meme kanseri, anne adaylarında, gebelik süresinde en sık görülen kanserlerden biridir. Hamilelik esnasında, memeler süt vermek için olgunlaşır ve büyür. Bu yüzden memedeki kitlenin fark edilmesi zorlaşır ve bu nedenle kötü huylu olabilecek kitlelerin tanısı gecikebilir. Özellikle gebeliği planlayan kadınların gebelik öncesinde meme muayeneleri yaptırmaları, gebelik esnasında memede ele gelen kitle olduğunda uzman bir meme kanseri ile ilgilenen bir hekime başvurmaları,  ailede meme kanseri öyküsü varsa bu konuya özellikle dikkat etmeleri tavsiye edilir.

Hamilelikte yaşanan fiziksel değişikler yüzünden, memede oluşabilecek patolojilerin tanınması ve tedavisi zor bir süreçtir. Meme kanseri gebelikte çok nadir görülse de, tanının gecikmesi, iyileştirme sürecini zorlaştırıcıdır. Son yıllarda gebelik yaşı 30-40’lı yaşları geçtiği için bu yaşlarda gebelikte meme kanseriyle karşılaşma riski de artmaktadır.

Yapılan çalışmalar meme kanseri teşhis edildiği takdirde gebeliğin sonlandırılmasının kanser tedavisinde ek fayda sağlamadığını göstermiştir. Sadece gebelik esnasında metastatik yani vücudun diğer organlarına sıçramış meme kanserinde ilk üç ayda kemoterapi başlanması için gebelik sonlandırılabilir. Gebeliğin ikinci veya üçüncü üç aylık dönemlerinde meme kanseri teşhis edilirse hastanın durumuna uygun kemoterapi ilaçlarıyla tedavi verilebilir. Radyoterapi uygulanamayan anne adayına kemoterapiyle başlayan tedavi süreci, doğumun ardından ışın tedavisiyle devam eder.

Gebelik esnasında ikinci ve üçüncü 3 aylık dönemde meme kanser cerrahisi güvenle yapılabilir.

Meme kanserli anne, tedavinin tamamlanmasından sonrasında çocuğunu emzirebilir

Meme kanserini yenen anne adayının tedavi sürecinden 2-3 yıl sonra gebe kalmasına izin verilir.

Meme kanseri tedavisi sonrasında çocuk sahibi olmayı planlayan kadınların, tedavi sürecinde doğurganlığını yitirebilmesi de mümkündür. Bu nedenle tedavi sürecinden önce yumurta ya da embriyo saklanması tercih edilebilir. Kanser tedavisinden sonra anne adayları tüp bebek yöntemiyle de çocuk sahibi olabilirler.



Dünya çapında meme kanserlerinin yaklaşık %40’ı altmış beş yaş üstünde görülmektedir.

İleri yaşlarda meme kanserine yaklaşım genç yaşlardaki meme kanserinden biraz daha farklı olmaktadır. Özellikle de kişinin yüksek tansiyon, şeker, kalp yetmezliği, parkinson ve benzeri müzmin hastalıkları varsa tedavi seçimleri değişmektedir. Kişinin beklenen ömrü de tedaviyi etkiler.

Tedavide Farklılıklar

Yaşlı hastaların meme kanseri tedavisinde diğer önemli bir kriter de hastanın menopozda olmasıdır. Menopoza giren kadının östrojen seviyesi düşer. Özellikle hormon duyarlı kanserlerde avantajlı bir durumdur. Bu nedenle tedavi seçimi de farklı olmaktadır.

İleri yaş hastalardaki tedavilerde ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkan, hastaların yaşlılıktan ileri gelen sağlık durumları nedeniyle fiziken radyoterapi ve kemoterapi tedavilerine uygun olmamaları durumudur.

Hastanın yaşı, dinçliği, kronik rahatsızlıkları, beklenen yaşam süresi gibi kriterler tedavi seçiminde büyük rol oynar.



Tüm meme kanserlerinin yaklaşık %3’ü 35 yaş altı kadınlarda görülür. Genç kadınlarda seyrek görülmekle birlikte; bu yaş grubunda görülen kanserler daha kötü seyirlidir.

Meme kanseri 13-19 yaş aralığındaki genç kadınlarda oldukça nadir görülür.

Ailede meme kanseri hikayesi olması, genetik ve çevresel faktörler, başka bir hastalık nedeniyle göğüs bölgesini içeren ışın tedavisi uygulanması, doğum kontrol hapı kullanılması, gebelik gibi nedenlerin gençlerde görülen meme kanserleri için farklı derecelerde etkili risk faktörü oldukları düşünülmektedir.

Meme kanseri için en önemli risk faktörü yaştır. Meme kanserlerinin %1’den daha azı 30 yaş altı kadınlarda görülür ve bir kadın için 30 yaşından önce meme kanseri geliştirme riski %0.44’tür.



Kalıtsal Meme Kanseri

Meme kanseri, dünya genelinde kadınlar arasında en sık görülen kanser türlerinden biridir. Birçok meme kanseri olgusu rastgele gelişirken, bazı kadınlar için kalıtsal bir yatkınlık söz konusu olabilir. Kalıtsal meme kanseri, meme kanseri riskini genetik olarak taşıyan bireylerde görülen nadir bir durumdur. Genellikle BRCA1 ve BRCA2 olarak adlandırılan iki önemli gen mutasyonuyla ilişkilidir. Bu genlerde meydana gelen bazı mutasyonlar, hücrelerin kanserleşme eğilimini artırarak meme kanseri riskini artırır.

Kimler Kalıtsal Meme Kanseri Riski Altındadır?

  1. Ailede geçmişte meme kanseri vakaları: Birinci derece yakınlarında (anne, kız kardeş veya kız çocuk) meme kanseri olan kadınlar, daha yüksek risk altındadır.
  2. BRCA1 veya BRCA2 mutasyonları: Bu gen mutasyonları, meme kanseri riskini belirgin şekilde artırır. Gen testi yapılarak bu mutasyonların varlığı belirlenebilir.
  3. Erken yaşta meme kanseri teşhisi: Genç yaşta (40 yaşından önce) meme kanseri teşhisi konulan kadınlar, kalıtsal yatkınlık açısından değerlendirilmelidir.
  4. Meme ile yumurtalık kanseri kombinasyonu: Aynı kadında hem meme kanseri hem de yumurtalık kanseri varsa, genetik danışmanlık almak önemlidir.

Kalıtsal meme kanseri riski taşıyan kadınlar, sağlıklarını korumak için şu önlemleri düşünebilir:

  1. Genetik Danışmanlık: Ailede meme kanseri öyküsü olan kadınlar, genetik danışmanlık alarak kalıtsal yatkınlık açısından değerlendirilmelidir. Uzmanlar, gen testi sonuçlarına dayanarak bireye özgü risk profili oluşturabilirler.
  2. Düzenli Meme Muayeneleri: Tüm kadınlar için düzenli olarak kendi kendine meme muayenesi yapmak önemlidir. Meme kanseri erken evrede yakalandığında tedavi şansı artar.
  3. Düzenli Meme Taramaları: Risk altındaki kadınlar, yaşlarına ve risk düzeylerine uygun şekilde meme taramalarını aksatmamalıdır. Meme taramaları, kanserin erken teşhisine katkı sağlar.
  4. Sağlıklı Yaşam Tarzı: Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve sigara içmeme gibi sağlıklı yaşam tarzı tercihleri, meme kanseri riskini azaltmaya yardımcı olabilir.
  5. Profilaktik Cerrahi: Yüksek riskli kadınlar, meme veya yumurtalık kanseri riskini azaltmak için profilaktik (önleyici) cerrahi düşünebilirler. Ancak, bu karar ciddi düşünülmesi gereken bir adımdır ve bireysel danışmanlıkla değerlendirilmelidir.

Kalıtsal meme kanseri, erken tanı ve uygun önlemlerle tedavi edilebilir ya da riski azaltılabilir. Bu nedenle, risk altında olan kadınların düzenli sağlık kontrollerini yaptırmaları ve gerektiğinde uzman danışmanlığı alarak sağlıklarını korumaları önemlidir.

dr.müjgan çalışkan 

dr. Müjgan Çalışkan 



Meme kanserleri iki ana gruba ayrılır. Noninvaziv ya da in situ (yayılma göstermeyen), invaziv (yayılma potansiyeline sahip) grup.

İnvazif Kanserler

Sütü memebaşından dışarı taşıyan meme kanallarını döşeyen hücrelerde gelişen duktal karsinom en sık rastlanan meme kanseri tipidir. Duktal karsinomun yayılma özelliği yoksa in situ formda, yayılma potansiyeli varsa invaziv formda olduğu bilinmektedir.

Süt üreten bezlerden (lobül) gelişen kanser lobüler karsinom olarak adlandırılır. Lobüler karsinom da yayılma özelliğine göre ikiye ayrılır. Yayılma özelliği yoksa in situ formda yayılma potansiyeli varsa invaziv formda olur.

İnflamatuvar meme kanseri, meme kanserinin en kötü ve hızlı seyreden tipidir. Memeyi tamamen saran memenin iltihabi hastalıklarıyla karışabilmektedir. Kitle belirtisi vermeden yaygın kızarıklık ve sertlikle seyreder. Antibiyotik tedavisine rağmen iyileşmeyen memenin iltihabi hastalıklarında mutlaka meme kanserinin akla getirilmesi ve biyopsi alınması gerekir.

Noninvaziv Kanserler

Yayılma göstermeyen (in situ) kanserler kendi arasında  ‘duktal karsinoma in situ’ ve ‘lobüler karsinoma in situ’ olmak üzere yine iki gruba ayrılır. Özellikle 1980′li yıllardan sonra tarama mamografilerinin ön plana çıkmasıyla, daha çok vakanın teşhis edilebilmesi yayılma göstermeyen (in situ) kanserlerin, tüm meme biyopsileri içindeki görülme sıklığının yüzde 1.4′ten yüzde 10′lara, tüm meme kanserleri içindeki oranlarının da yüzde 5′ten yüzde 15′lere yükselmesine neden olmuştur.

Klasik lobüler karsinoma in situ: Her iki memede de 8-10 kat meme kanseri riskini artıran önemli bir bulgudur. Bu tür hastalara izlemin yanı sıra tamoksifen gibi koruyucu bazı ilaçlar verilebilir. Bununla birlikte koruyucu amaçlı olarak her iki meme dokusunu çıkartma (basit mastektomi) şeklinde cerrahi girişimler de tercih edilebilir. Beraberinde plastik cerrahi girişimlerle protez ve benzeri cerrahi rekonstrüktif işlemlerin yapılmasıyla kozmetik açıdan yüz güldürücü sonuçlar elde edilebilmektedir.

İn situ duktal kanserler (İSDK, intraduktal kanser): Çoğu kez muayenede kendini belli etmez.

Belirtisi; mamografide tespit edilen düzensiz ufak boyutlu kireçlenme bulgusu ve/veya (pleomorfik mikrokalsifikasyon) kanlı, şeffaf tek kanaldan memebaşı akıntısı şeklindedir. İSDK, normal hücrelerden yayılma potansiyeli olan (invaziv) kanser hücrelerine geçiş olarak kabul edilir. Kitle oluşturmadığı için, tel ile veya radyoaktif maddelerle işaretlenerek çıkarılıabilir. Eğer kanser, tek odaklı bir durumda ise etrafında yeterli temiz doku bırakılır. Geri kalan meme dokusuna radyoterapi (RT) uygulandığı zaman hastalık, klinik olarak iyi bir seyir gösterir. Eğer memede yaygın olarak bulunuyorsa, tüm meme dokusunun çıkarılması (basit mastektomi) gerekir ve bu durumda yüzde 100′e varan oranla tam iyileşme görülür. İSKD’de koltukaltı lenf bezlerinin tutulumuna nadir olarak rastlanır. Bu nedenle tüm memenin çıkarılacağı hastaların; daha kötü özellikler gösteren (yüksek gradlı vs.) bazı tiplerinde, koltukaltı lenf bezlerinde kanser hücrelerini tutması nedeniyle bekçi lenf bezlerini çıkarmak (sentinel lenf nodu biyopsisi) gerekebilir.


Çalışma Saatleri

Pazartesi Kapalı
Salı Kapalı
Çarşamba 10.00 - 16.00
Perşembe 10.00 - 16.00
Cuma Kapalı
Cumartesi 10.00 - 16.00
Pazar KAPALI

İletişim

📞 0850 333 0388 - 0501 017 26 24

📍ROUTE İstanbul, Ataköy 7-8-9-10 Kısım Mah. E-5 Yan Yol Cd. 6/1 B Blok Kat 2 D:21; Bakırköy, Istanbul, Turkey 34158

Prof. Dr. Müjgan Çalışkan Web Sayfası. Tüm hakları saklıdır.